"Yalın" sözcüğünü sıkça duyuyorsunuz. Üretim süreçlerinin "Yalın" hale getirilmesinden söz ediliyor. "Yalın Üretim" diye adlandırılan bir üretim konsepti oluşturulmuş. Sayısız faydası olduğu anlatılıyor.
Okuduklarınızdan, duyduklarınızdan anlamaya çalışıyorsunuz. Size bir yararı olabilir mi? Başa çıkmaya çalıştığınız sorunlara bir çözüm getirebilir mi?
Buna cevabımız evet olacaktır. Bir umut ışığı olmaktan öte, "Yalın Üretim" geleceğin kendisidir. Geleceği yakalamak için, şimdiden çalışmaya başlamak gerekir. Zaman, emek ve para gerek bu konsepti oluşturmak için. İşi bilen uzmanlara, danışmanlara ihtiyacınız var. Sabırlı olmayı da öğrenmeniz gerekecek. İşletmeniniz, bu günkü durumuna, bir anda gelmedi.
Önceki yazımızdaki "örnek durumu" hatırlıyorsunuz. Büyük umutlarla ve ciddi bir kaynak kullanımı ile başlayan bir "değişim" projesi söz konusuydu. Bütün çabalara rağmen, işletme hedeflenen devinimi başlatamıyordu. Bu, çokça yaşanan bir durumdur. Piyasada, endüstriyel uygulamalarla ilgili bir akım başlar. Faydaları anlata anlata bitirilemez. Danışmanlık şirketleri bu konuda hizmet vermek için yarışa girer.
Gazetelerde, dergilerde başarı hikâyeleri anlatılmaya başlanır. Öyle bir hava oluşur ki, sanırsınız bir sihirli değnektir, söz konusu olan. Alacaksınız elinize, bir dokunacaksınız, bütün problemleriniz bir anda ortadan kalkacak.
Akıma kendinizi kaptırırsınız, işe koyulursunuz. Bakarsınız ki, iş sanıldığı gibi kolay yürümüyor. ISO 9000 macerası böyle başladı. "Altı Sigma" da öyle. Şimdilerde de "Yalın Üretim" revaçta.
Önceki yazımızdan, değişim projelerinin başlangıcında oluşan "belirsizlik" ortamının iyi yönetilmesi gerektiğinden bahsetmiştim.
Belirsizlik bilgi eksikliğinden kaynaklanır.
Yalın Üretim sistemine geçiş sürecinde, işletmede bir dizi değişiklik gerçekleşir. Bu değişiklikler, çalışanlarda bir tedirginlik yaratır. Sonuçta ne olacağına dair bilgi eksikliği söz konusudur.
İş nereye varacak?
Çalışanlar nasıl etkilenecek?
İşten çıkarılmalar olacak mı?
Önceki yazılarımızda sözünü ettiğimiz konulara ek olarak, "sistem" yaklaşımından söz etmek istiyorum.
Her değişim projesi gibi, yalın üretim projesi de, başlangıçta direnç ile hatta inkar etme tutumu ile karşılaşacaktır. Bu "sistem" yaklaşımıyla da ifade edilebilir. İşletmeniz; çeşitli üretim araçlarından, insanlardan ve süreçlerden oluşan karmaşık bir sistemdir. Bu sistemin unsurları, birbirleri ile değişik seviyelerde etkileşim halindedir. Organizasyonunuz ne kadar basit görünse de, geri planda bir karmaşık ilişkiler ağı bulunur. Bunu, işlerin yolunda olduğu zamanlarda pek farketmezsiniz. Sistemde, herhangi bir değişiklik yapmaya karar verdiğinizde ve harekete geçtiğinizde; bu karmaşık ilişkiler ağı kendini göstermeye başlar.
Başlangıçta karşılaştığınız "direnç gösterme" refleksi bu yapı ile ilgilidir. Her sistem, mevcut durumunu korumak ister. Bu, doğada, endüstride ve siyasette de geçerli bir durumdur. Değişim, sistemi/organizasyonu oluşturan unsurlar için, çapraz/karmaşık etkileşimlerin çözülmesi ve yeniden yapılanması anlamına gelir. Önceki yazılarımızda bahsettiğimiz "belirsizlik" bu durumdan kaynaklanır. İnsan beyni belirsizlikten hoşlanmaz. Buna karşı gösterdiği tepki, değişime karşı direnç olmaktadır. Bu, doğal bir süreçtir.
Önceki yazımda değindiğim "gecikme" faktörünü önceki yazıdan hatırlıyorsunuz. PUKÖ döngüsünün temel aşamaları arasına paralel çizgiler yerleştirmiştik. Bu yazıda konuyu biraz açmaya çalışacağım.
PUKÖ döndüsüne dönelim. Planlama aşamasından uygulama aşamasında bir gecikme söz konusu. Bu gecikme; uygulamadan kontrol aşamasına geçerken, kontrol aşamasından önlem alma aşamasına geçerken ve önlem almadan tekrar planlama aşamasına geçerken de görülüyor.
T. +90 282 717 0429